Âşık Remzâni |
DİNMEYEN ACILAR
Emel SUNGUR
“Bana
derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var” Derman
olsa da olmasa da taşıyacağız bu yükü. Her daim iyi olmaya çalışacağız. Ana
olmak için yola çıktığımızda acaba kaç kişi kendi kararıyla çıktı yola
bilemiyorum ama olduk hepimiz ana. Bütün bu yaşanan acıların hep geçeceğini
düşündük anaydık bazen dibe çöktük bu acılarla, bazen ayağa kalktık. Evlatlarımıza
dair acılar tükense de ayağa kalkmak için yelten sekte çekecekler ta derinlere
kadın olduğumuz için. Adı
Anadolu olan bu toprakların kadınları olarak belki de bu toprakların tarihi
yazılırken böylesine acımasız yazdılar biz kadınların tarihini. Her tarihi
yazan erkekler olduğu gibi bizim tarihimizi de onların parmakları arasında
sıkışmış kalemlerle yazdılar. Dünyada
da kadın olmak zor bizim topraklarımızda daha zor ancak ana olmak bin kez daha
zor. Büyük
bir karmaşa yaşanıyor yaşamımızda ve bu karmaşanın en fazla yükü biz kadınların
omzunda. Siyasete yön verenler erkekler memleketin sağı, solu bütün komşularına
savaş açmışlar sadece komşulara mı? Kendi vatandaşına her gün yeni bir sürpriz
yapan bir siyasi iktidar, ne yaşayacağımızı tam olarak bilemediğimiz gelecek
günler. Kendimi
bir an çocukluk yıllarıma taşıdım iyi ki annem başımızdaymış dedim, "baba
da önemli ama analık çok derin bir duygu" diye tebessüm ettim. Kadın
olmak; bize sunulmuş nimetlerden ancak bizim gibi az gelişmiş ve dinin tutsağı
olmuş ülkelerde zor, zordan da öte vahim bir sorumluluk yüklüyor omuzlarımıza.
Geçen hafta Mimarlık Haftasıydı, bu hafta nedeni ile Ethem Sarısülük’ün
katledildiği yere ufak bir anıtçık oluşturmuşlardı. Orada çubuklar ve sadece ip
vardı bende bağladım “ACILARI BİRBİRİNE”. Çok mutlu olmuştum yapılan bu
anıtçıktan ve her daim orada olacağını düşünmüştüm ertesi gün gittiğimde
yerinde yerler esiyordu. Anladım ki 1 günlüktü oluşturulan bir anıttı ve içim
acıdı. Çünkü Ethem Sarısülük katledildiği andan itibaren Kızılay’a indiğimde
binlerce kişinin adeta Ethem’in üzerinden geçiyor hissi beni kahrediyordu. Her
gün Kızılay’a iniyordum ve sayıyordum oradan geçen insanları. Milyonlar
geçecekti 1 yıl olana dek ne acıydı benim için çünkü insandım. Anaydım
aynı zamanda. Ne
çok ağladık bu topraklarda bizler; katliamlar bitmedi, ne çok gördük saçların
arasından sızan kan pıhtısı, yanan bedenler ve birbirine karışan ayrı dilin
ayni feryadına ne çok tanık olduk. Siyaset
erkek, erk erkeğin elinde, polisi, askeri çoğu güvenlik görevlisi, hastane
kapısında bekleyen hastabakıcısı erkek kuşatılmış bir toprak ve etrafı tamamen
sularla çevrili, aşamıyoruz bu suları ne yazık ki. Belki binlerce acı ve
sıkıntıyı aşardık değerli olan tek şeyin canlı olduğunun farkına varsaydık. Bir
ananın karnında beslenen, büyüyen, parçası olan evladını kaybedince yarım insan
olduğunun farkına varsaydık ne Çorum ne Maraş ne Sivas ne de Uludere yaşanır
mıydı?
|